Header Ads

Yabancı Sözcüklere Türkçe Karşılıklar - S

Harf Seç ve Sözcük Ara

sabotaj Fr. sabotage
baltalama
Bilinçli ve kasıtlı olarak bir işi veya bir durumu bozarak zarara yol açan harekette bulunma.




sabote Fr. saboté
baltalama
Bilinçli ve kasıtlı olarak bir işi veya bir durumu bozarak zarara yol açan harekette bulunma.




sadist Fr. sadique
ruh b. elezer
1. Başkalarına acı çektirerek cinsel doyum sağlayan (kimse). 2. Başkalarına acı çektirmekten zevk duyan (kimse).




sadizm Fr. sadisme
ruh b. elezerlik
Başkalarına acı çektirme yoluyla cinsel doyum sağlama biçiminde kendini gösteren bir tür sapıklık.




salamanje Fr. salle à manger
yemek odası
Yemek yenilen oda.




salvo İt. salvo
ask. yaylım ateş
Genellikle topla yapılan ateş.




sanitasyon Fr. sanitation
tıp sağlıklama
Halk sağlığını korumak ve hastalıkları önlemek için tasarlanan önlemler ve bunların uygulanması.




sansasyon Fr. sensation
dalgalanma
Pek çok kimsede bir anda yaratılan güçlü heyecan.




sansasyonel Fr. sensationnel
çarpıcı
Etkili, dikkat çeken.




sansüalizm Fr. sensualisme
ruh b. duyumculuk
Her bilginin temelinde duyumların bulunduğu ileri sürülen öğretilerin genel adı.




sansür Fr. censure
sıkı denetim
1. Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi. 2. Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayınının ve gösterilmesinin izne bağlı olması.




santra Fr. centre
sp. 1. orta yuvarlak, 2. başlama vuruşu
1. Futbol, basketbol vb. oyunların sahasında ortada bulunan ve başlama vuruşu veya atışının yapıldığı noktanın merkez olduğu alan, santra yuvarlağı. 2. Futbolda oyuna ilk başlamada veya her golden sonra topu orta yuvarlağın merkezinde yeniden oyuna sokmak için yapılan vuruş.




santrfor İng. centre-forward
sp. orta uç oyuncusu
Futbolda ileri uçta, hücum hattının ortasında oynayan oyuncu.




santrifüj Fr. centrifuge
fiz. merkezkaç
Merkezden uzaklaşan.




saprofit Fr. saprophyte
biy. çürükçül
Doğal olarak hayvan ve bitki kalıntılarının üzerinde yaşayan ve onların çürümesine yol açan (bitki ve organizmalar).




satir Fr. satire
ed. yergi
Bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi, bir göreneği yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz.




science-fiction İng. science-fiction
bilim kurgu
Çağdaş bilim verileriyle düş gücünden oluşan (film, roman vb.).




scoreboard İng. scoreboard
sayı göstergesi
Sayıları veya sayı durumunu gösteren levha.




seans Fr. séance
1. oturum, 2. sin. ve tiy. gösterim
1. Bir işin yapılmasına ayrılan çalışma süresi. 2. Sinema, tiyatro, konser vb. sanat dallarında verilen gösterilerden her biri.




seksiyon Fr. section
bölüm
Bir kuruluşun yönetim birimlerinden her biri.




seksolog Fr. sexologue
cinsellik bilimci
Cinsellik bilimi uzmanı.




seksoloji Fr. sexologie
cinsellik bilimi
Cinsellikle ilgili sorunların incelendiği bilim.




seksüel Fr. sexuel
cinsel
Cinsiyetle ilgili.




sekunder Alm. sekundär
ikincil
Sırada önem bakımından ikinci derecede olan.




sekülarist İng. secularist
fel. dünyacı
Dünyacılık yanlısı kimse.




sekülarizm İng. secularism
fel. dünyacılık
Bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğreti.




seleksiyon Fr. sélection
1. seçme, 2. biy. ayıklanma
1. Seçmek işi 2. Yaşayan varlıklarda ortamın şartlarına en iyi uyan türlerin veya bireylerin üreyip kalması, uyamayanların yok olması.




self-determinasyon İng. self-determination
öz belirtim
Kendini yönetme hakkını belirleme.




self-servis İng. self-service
seçal
Kafeterya, lokanta, büyük mağaza vb. yerlerde yemeği alma, parayı kasaya ödeme gibi bazı hizmetlerin alıcı tarafından yerine getirilmesi.




semantik Fr. sémantique
1. anlam bilimi, 2. anlam bilimsel
1. Dili anlam açısından inceleyen bilim dalı. 2. Anlam bilimi ile ilgili.




sembol Fr. symbole
simge
Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret.




sembolik Fr. symbolique
simgesel
Simge ile ilgili.




sembolist Fr. symboliste
simgeci
Simgecilik yanlısı olan.




sembolizm Fr. symbolisme
ed. simgecilik
Sanat eserinin değerini, gerçeğin olduğu gibi aktarılmasında değil, duygu ve düşüncelerin, işaret ve biçimlerin uygunluk içinde düzenlenişinde gören, ayrıca kelimelerin müzik ve simge değerine dayanılarak en anlatılmaz duygu inceliklerinin bile sezdirilebileceğini savunan edebiyat ve sanat akımı.




semiyoloji Fr. sémiologie
gösterge bilimi
İletişim amacıyla kullanılan her türlü gösterge dizgesinin yapısını, işleyişini inceleyen bilim, im bilimi.




semiyotik Fr. sémiotique
gösterge bilimi
İletişim amacıyla kullanılan her türlü gösterge dizgesinin yapısını, işleyişini inceleyen bilim, im bilimi.




sempati Fr. sympathie
sıcakkanlılık
Bir insanın bir başkasına karşı doğal ve içgüdüsel olarak bir eğilim, sevgi ve yakınlık duyması.




sempatik Fr. sympathique
sıcakkanlı
Sevimli, cana yakın.




sempatizan Fr. sympathisant
duygudaş
Üyesi olmadığı hâlde bir partinin, bir kuruluşun görüşlerini benimseyen veya bir görüşü, bir öğretiyi, bir akımı tutan kimse.




sempozyum Fr. symposium
bilgi şöleni
Belli bir konuda çeşitli konuşmacıların katılımıyla düzenlenen bilimsel toplantı.




semptom Fr. symptôme
tıp belirti
Vücuttaki işlevsel bir bozukluğun veya hastalığın belirlenmesine yarayan işaret.




sendrom Fr. syndrome
1. tıp belirge, 2. sıkıntı
1. Birlikte bulunduklarında belli bir hastalığı işaret eden belirti ve bulgular bütünü. 2. Sorun, mesele.




senkron Fr. synchrone
eş zaman
Aynı zaman içinde hareket eden.




senkroni Fr. synchronie
db. eş zamanlılık
Belli bir evrede görülen dil bilimi olgularının, olaylarının özelliği.




senkronik Fr. synchronique
eş zamanlı
Başlamalarıyla bitmeleri arasında geçen zaman eşit olan (olaylar).




senkronizasyon Fr. synchronisation
sin. ve TV eşleme
Görüntü ve ses kuşakları arasındaki bağ.




senkronizm Fr. synchronisme
db. eş zamanlılık
Belli bir evrede görülen dil bilimi olgularının, olaylarının özelliği.




sensör İng. sensor
duyarga
Önceden belirlenmiş ışığı veya nesneyi algılayıp gerekli hareketi başlatan aygıt.




sentagma Fr. syntagme
db. dizim
Söz zincirinde birbirini izleyen ve belli bir birim oluşturan ögeler birleşimi.




sentaks Fr. syntaxe
db. söz dizimi
Bir cümleyi oluşturan kelime türlerinin arasındaki ilişkileri inceleyen ve sınıflamalar yapan dil bilgisi kolu.




sentaktik Fr. syntactique
db. söz dizimsel
Söz dizimi ile ilgili olan.




sentetik Fr. synthétique
bileşimli
Doğadaki örneklerine benzetilerek insan eliyle yapılmış veya üretilmiş.




septik Fr. sceptique
fel. kuşkucu
Açık bir biçimde kanıtlanmamış her şeyden kuşkuya düşen.




septisemi Fr. septicémie
tıp kan zehirlenmesi
Kanda hastalık yapan bir bakteri bulunmasından ileri gelen her türlü hastalık.




septisizm Fr. scepticisme
fel. kuşkuculuk
Özellikle doğa ötesi konularda olumlu veya olumsuz yargıda bulunmaktan çekinme temeline dayanan öğreti.




seremoni Fr. cérémonie
tören
Anma, kutlama, nişan, evlenme, ölüm gibi sebeplerle yapılan toplantı.




serigrafi Fr. sérigraphie
ipek baskı
Bir lastik silindir ile uygun bir malzemenin şablon maskeye bastırılarak görüntünün bir yüzey üzerine geçirilmesi işlemi.




sertifikasyon Fr. certification
onaylama
Onaylamak işi.




server İng. server
bl. sunucu
Bir ağda diğer kullanıcılar tarafından erişilen kaynakları barındıran bilgisayar.




sezon Fr. saison
mevsim
1. Yılın, güneşten ısı, ışık alma süresi ve dolayısıyla iklim şartları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri. 2. Herhangi bir şeyin etkinlik dönemi.




shower screen İng. shower screen
duş kabini
Duş veya banyo küvetinin etrafına takılan, suyun dışarıya sıçramasını önleyen, buharın içeride kalmasını sağlayan, alüminyum veya plastikten yapılmış çerçevelerine cam, mika vb. plastik malzeme yerleştirilmiş, ön panelleri bir ray üzerinde hareket edebilen bir tür kabin, banyo kabini.




sibernetik Fr. cybernétique
güdüm bilimi
Canlılarda ve makinelerde kontrol, iletişim ve işleyişi inceleyen bilim.




siesta İsp. siesta
öğle uykusu
Genellikle öğle yemeğinden sonraki kısa süreli uyku.




sifilis Fr. syphilis
tıp frengi
Genellikle cinsel birleşmelerle bulaşan, tedavi edilmediğinde inme, körlük, delilik vb. sonuçlara kadar varan, döle de geçerek vücutça ve akılca sakat bir soyun yetişmesine yol açan bir hastalık.




silüet Fr. silhouette
1. karaltı, 2. gölge
1. Uzaklık ve karanlık sebebiyle kim veya ne olduğu seçilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biçim. 2. Ne olduğu anlaşılamayan karaltı.




simetri Fr. symétrie
mat. bakışım
Eksen olarak alınan bir doğrudan, benzer noktaları karşılıklı olarak aynı uzaklıkta bulunan iki benzer parçanın birbirine göre olan durumu.




simetrik Fr. symétrique
mat. bakışımlı
Bakışımı olan.




simultane Fr. simultané
anında
Aynı anda, o anda yapılan.




simülasyon Fr. simulation
1. benzetim, 2. öğrence
1. Taklit etme, benzerini yapma. 2. Öğrenmek amacıyla benzerini yapma.




simülatör Fr. simulateur
öğrencelik
Gerçeğe uygun yapay öğrenme aygıtı.




sinerji Fr. synergie
1. artı güç, 2. görevdaşlık
1. Bir sonuca katkısı olabilecek birkaç etkenin belirli bir etkileşim sonucunda elde ettiği ortak güç. 2. Bir görevin yerine getirilmesi için birkaç organın birlikte çalışması durumu.




sinestezi Fr. synésthésie
ruh b. duyum ikiliği
Bir duyunun başka nitelikte bir duyum uyandırması, bir sesin aynı zamanda bir renk duygusu vermesi.




single İng. single
tekli
Bir sanatçının tek eserini seslendirdiği kaset.




sinonim Fr. synonyme
db. eş anlamlı
Anlamları aynı veya birbirine çok yakın olan (kelimeler), anlamdaş.




sinyal Fr. signal
çevir sesi
Telefon numarasının aranmaya hazır olduğunu belirten ince ve monoton ses.




sirkülasyon Fr. circulation
1. ekon. dolanım, 2. anat. ve ekon. dolaşım
1. ekon. Alışveriş ve hizmet karşılığının ödenmesini sağlamak üzere paranın el değiştirmesi. 2. anat. Kan dolaşımı. 3. ekon. Para ve para yerine geçen bono, senet vb.nin geçerli olması, sürümde bulunması. 4. ekon. Mal veya paranın elden ele dolaşması, dolanım.




sirküler Fr. circulaire
1. genelge, 2. duyurum
1. Yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek, herhangi bir konuda aydınlatmak, dikkat çekmek üzere ilgililere gönderilen yazı. 2. Duyurma işi.




sirrus Lat.
meteor. saçak bulut
İnce, tüy gibi saçaklı görünüşü olan buz parçalarından oluşmuş beyaz bulut.




sismolog Fr. sismologue
deprem bilimci
Deprem bilimiyle uğraşan kimse.




sismoloji Fr. sismologie
deprem bilimi
Depremleri, yer sarsıntılarını inceleyen bilim.




sitoloji Fr. cytologie
hücre bilimi
Biyolojinin, hücrenin yapısı, görevi, çoğalması ve hayatıyla ilgili dalı.




ski İng. ski
sp. kayak
Kar, su veya çim üzerinde kaymak için ayağa takılan araç.




skor İng. score
sp. 1. sonuç, 2. sayı
1. Sürmekte olan veya biten bir yarışmanın veya spor karşılaşmasının sayı bakımından durumu. 2. Bir spor karşılaşmasında taraflardan her birinin başarı derecesini gösteren nicelik.




slayt İng. slide
saydam
1. Üzerindeki resim ve şekilleri beyaz bir zemin üzerine yansıtmak amacıyla tepegöze konan şeffaf, ışığı geçiren kâğıt veya madde. 2. Sayısal ortamda hazırlanmış, yansıtım aygıtında kullanılmaya özgü pozitif görüntü.




slip İng. slip
tic. ödeme belgesi
Kredi kartı ile satın alınan mal veya hizmet karşılığında bankanın yetki verdiği iş yeri tarafından düzenlenen, satın alanca imzalanan, ödeme taahhüdünü gösteren belge.




snack-bar İng. snack-bar
atıştırma yeri
Müzik dinlenilen ve ayaküstü yemek yenilen eğlence yeri.




sneak preview İng. sneak preview
sin. ön izleme
Yeni çekilmiş bir filmin gösterime girmeden önce az sayıda seçilmiş bir grup tarafından izlenmesi.




snobizm Fr. snobisme
züppelik
Züppeye yakışır davranış.




snop Fr. snob
züppe
Seçkin görünmek için, bazı çevrelerdeki düşünceleri benimseyen, hayranlık duyan ve onlar gibi davranmaya özenen.




sofist Fr. sophiste
fel. bilgici
Sofizmden yana olan (kimse, düşünce vb.).




sofistike Fr. sophistiqué
1. yapmacık2. karmaşık, 3. fel. yanıltıcı, 4. tekno. karmaşık
1. İçten olmayan (tavır, davranış, duygu). 2. Anlaşılması güç olan (durum). 3. Yanıltma özelliği olan. 4. Üstün teknolojisi olan.




sofizm Fr. sophisme
fel. bilgicilik
Antik Yunan felsefesinde eleştiri akımı.




software İng. software
yazılım
Bir bilgisayarda donanıma hayat veren ve bilgi işlemde kullanılan programlar, yordamlar, programlama dilleri ve belgelemelerin tümü.




solaryum Fr. solarium
güneşletici
Yapay yolla bronzlaşmayı sağlayan aygıt.




solidarist Fr. solidariste
top. b. dayanışmacı
Dayanışmacılıktan yana olan.




solidarizm Fr. solidarisme
top. b. dayanışmacılık
Bir topluluğun bütün bireyleri arasında bir dayanışma bulunmasını toplu durumda yaşamanın gereklerinden sayan ve bireycilikle ortaklaşacılık arasında yer alan öğreti.




solipsizm Fr. solipsisme
fel. tekbencilik
“Yalnız ben varım, benden başka her şey yalnızca benim tasarımımdır” diyen, öznel beni bilinç içerikleriyle birlikte tek gerçek, tek var olarak kabul eden görüş.




somnambulizm Fr. somnambulisme
uyurgezerlik
Uyurgezer olma durumu.




sorti Fr. sortie
ask. çıkış
Uçağın bir havaalanından başka bir havaalanına gitme süreci.




sosyalist Fr. socialiste
top. b. toplumcu
Toplumculuktan yana olan kimse veya görüş.




sosyalizasyon Fr. socialisation
eğt. ve ruh b. toplumsallaştırma
Bazı imkânlardan, kuruluşlardan toplumun yararlanmasını sağlama, toplum hizmetine koyma.




sosyalizm Fr. socialisme
top. b. toplumculuk
Toplumsal refahı devlet inisiyatifinin getireceğini savunan, işçilerin yönetime katılmalarına ağırlık veren, hür teşebbüsü devletin ve sendikaların baskısı altında tutmaya çalışan, telkin ve propagandalarını eğitim, tarım ve vergi reformları üzerinde yoğunlaştıran siyasi öğreti.




sosyolog Fr. sociologue
toplum bilimci
Toplum bilimi bilgini.




sosyoloji Fr. sociologie
toplum bilimi
Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalı.




sömestir Fr. semestre
eğt. yarıyıl
Bir öğretim yılının ayrıldığı iki dönemden her biri.




spektroskop Fr. spectroscope
fiz. tayfölçer
Işın tayflarını incelemeye yarayan alet.




spektrum İng. spectrum
çeşitlilik
Çeşidi çok olma durumu.




spekülasyon Fr. spéculation
1. tic. vurgunculuk, 2. saptırma, 3. fel. kurgu
1. İleride meydana gelebilecek fiyat dalgalanmalarından yararlanarak haksız kazanç sağlama. 2. Saptırmak işi. 3. Uygulamaya geçmeyen yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce, kuramsal araştırma.




spekülatif Fr. spéculatif
1. fel. kurgusal, 2. tic. saptırıcı
1. Kurgu ile ilgili. 2. İleride doğabilecek fiyat dalgalanmalarından yararlanarak gelir sağlama.




spekülatör Fr. spéculateur
tic. vurguncu
Para dalgalanmalarından yararlanarak kolay yoldan kazanç elde eden.




sperm Fr. sperme
fizy. meni
Erkeklerin cinsel organından salgılanan madde, er suyu, bel, atmık, dikel.




sperma İt. sperme
fizy. meni
Erkeklerin cinsel organından salgılanan madde, er suyu, bel, atmık, dikel.




spesifik Fr. spécifique
özellikli
Bir türün, bir olayın karakteristik yönünü veren.




spesiyal Fr. spécial
özel
1. Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan. 2. Benzerlerinden ayrılmasını sağlayan bir özelliği olan.




spesiyalist Fr. spécialiste
uzman
Belli bir bilim dalında lisansüstü öğrenim derecesine sahip kimse.




spesiyalite Fr. spécialité
özellik
Bir şeyin benzerlerinden veya başka şeylerden ayrılmasını sağlayan nitelik.




spiritüalizm Fr. spiritualisme
fel. tinselcilik
Bütün gerçekliğin özünün ruh olduğunu, her gerçek olanın manevi olduğunu ve maddi olanın yalnızca manevi gerçekliğin bir görünüşü olduğunu veya salt bir tasarım olduğunu ileri süren fizik ötesi öğreti.




spiritüel Fr. spirituel
ruh b. tinsel
Maddeyle ilgisi olmayan, manevi olan.




sponsor İng. sponsor
destekleyici
Bilim, sanat, kültür veya spor alanlarında yapılacak herhangi bir etkinliğin maddi yönünü üstlenen kimse veya kurum.




spontane Fr. spontané
1. anlık, 2. fiz. kendiliğinden
1. Bir anda oluşan, gelişen. 2. İradesiz olarak gerçekleşen (hareket).




spontaneizm Fr. spontanéisme
fel. kendiliğindenlik
Dıştan bir belirleme ile değil, kendi kendine gerçekleşen etkinlik.




spot İng. spot
1. tanıtımcık, 2. ekon. peşin, 3. ışıntı
1. Kısa, çarpıcı, akılda kalıcı tanıtım sözü. 2. Toptancıdan bir malı çok miktarda veresiye aldıktan sonra piyasada değerinden daha aşağıya peşin olarak satma. 3. Belli bir alana verilen çok güçlü ışık.




squash İng. squash
sp. duvar topu
Özel bir odada tek başına veya iki kişiyle oynanan, topu bir raketle duvardaki belirli bölgeye atıp dönüşte çizgilerle belirlenmiş oyun alanına düşürme esasına dayanan bir oyun.




stabil Fr. stable
1. dayanıklı, sağlam, 2. dengeli, 3. düz, 4. oturmuş, 5. kararlı, değişmez
1. Dayanabilen. 2. Dengesi olan. 3. Kıvrımlı olmayan, doğru. 4. Oturmuş. 5. Kararında direnen, kararını değiştirmeyen.




stabilizasyon Fr. stabilisation
ekon. istikrar
Ödemeler dengesinde, istihdamda düzen.




stabilizatör Fr. stabilisateur
dengeleyici
Otomobillerde eğikliği veya yaylanma genliğini azaltmak için şasi ve tekerleklere yerleştirilen düzen.




stabilize Fr. stabilisé
istikrarlı
Tutum ve davranışlarında uyum olan (kimse).




stagflasyon Fr. stagflation
ekon. durgun şişkinlik
Ekonomideki durgunluk ve enflasyonun aynı anda yaşanması.




stalagmit Fr. stalagmite
min. dikit
Mağaralarda tavandan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla tabandan yukarıya doğru oluşan kalker birikintisi.




stalaktit Fr. stalactite
min. sarkıt
Mağaraların tavanında aşağıya doğru oluşan, genellikle koni biçiminde kalker birikintisi.




stand-by İng. stand-by
destek
Kredi işlemlerinde her an sarf edilebilecek kredi.




standart Fr. standard
ölçünlü
1. Belirli ölçülere, yasaya, kullanıma uygun olan. 2. Örnek veya temel olarak alınabilen.




stant İng. stand
sergilik
İş yerlerinde, fuarlarda vb. yerlerde malların alıcılara gösterilmek üzere özel olarak hazırlanmış bölüm.




star İng. star
yıldız
Sinema, tiyatro veya müzikhol sanatçısı.




start İng. start
sp. çıkış, başlama
1. Çıkmak işi. 2. Başlamak işi.




statik Fr. statique
fiz. duruk
Hareket etmeyen nesnelerin üzerindeki kuvvet dengeleri ile uğraşan bilim dalı.




stator Fr. stator
fiz. duruk
Dalgalı akımlı elektrik motor veya üreteçlerinde hareketsiz bölüm.




statüko Lat.
sürer durum
Yürürlükte bulunan antlaşmalara göre olması gereken veya süregelen durum.




step İng. step
sp. hatalı yürüme
Basketbolda bir oyuncunun top elindeyken yerde zıplatmadan bir adımdan fazla yürümesi.




step Fr. steppe
coğ. bozkır
Kurakçıl otsu bitkilerden oluşan, sıcak ve ılıman iklimlerdeki ağaçsız doğal alan.




step by step İng. step by step
adım adım
Yavaş bir biçimde.




stepne İng. spare tire’dan
yedek lastik
Otomobillerde gerektiğinde kullanılmak üzere genellikle bagajda bulundurulan janta takılı lastik.




steril Fr. stérile
1. tıp arınık, 2. biy. kısır
1. Her çeşit mikroptan arınmış. 2. İçinde hiçbir üreme olayı geçmeyen (canlı hücre, çekirdek vb.).




sterilizasyon Fr. stérilisation
arınıklık
Cansız yüzeylerdeki yaralı ve zararlı mikroorganizmaların kimyasal madde, ısı, ışın gibi etkenler kullanılarak tamamen yok edilmesi işlemi.




sterilize Fr. stérilisé
1. tıp arınık, 2. biy. kısırlaştırılmış
1. Her çeşit mikroptan arınmış. 2. Kısır duruma getirilmiş.




sticker İng. sticker
çıkartma
Özel olarak hazırlanıp bir yere yapıştırılan zamklı desen, resim veya yazı.




stil Fr. style
ed. üslup, biçem
Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi.




stilist Fr. styliste
giyimçizer
1. Bir modaevinde yeni ürünlerin oluşumunu ve yaratılmasını sağlayan kimse. 2. Giyim eşyası alanında uzmanlaşmış moda desinatörü.




stilistik Fr. stylistique
anlatım bilimi
Üslup yöntemlerini ve türlerini inceleyen edebî araştırma ve dil bilimi dalı.




stilizasyon Fr. stylisation
biçemleme
Biçemlemek işi.




stok İng. stock
1. yığılım, 2. ekon. ve tic. yığımlık
1. Bir satış yerinde satışa hazır bulundurulan malların tümü. 2. Bir gereksinimi karşılayacak maddeden çok miktarda yığma.




stopaj Fr. stoppage
tic. ön kesinti
Ücretlerde, serbest meslek gelirlerinde ve sonraki yıllara devredilen taahhüt işlerinde ödemeler sırasında bu ödemelerin belirli bir kısmı ödemeyi yapanlarca tutulduktan sonra kişiler adına vergi dairelerine yatırılan miktar.




stoper İng. stopper
sp. kesici
Futbolda savunmanın önünde görev yapan ve topu kesip dağıtan oyuncu.




strateji Fr. stratégie
izlem
Önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yol.




stratejik Fr. stratégique
1. izlemsel, 2. önemli
1. İzlem ile ilgili. 2. Politik, ekonomik, psikolojik ve askerî açıdan önemi olan.




stratejist Fr. stratégiste
izlemci
İzlem oluşturan kimse.




stratosfer Fr. stratosphére
gök b. kat yuvarı
Yer atmosferinin 10-60 kilometre yükseklikleri arasında kalan katmanı.




stratus Lat.
meteor. katman bulut
Gri renkli, sise benzeyen fakat yere kadar inmeyen bulut tabakası.




stres İng. stress
ruhsal gerilim
Ameliyat şoku, soğuk, coşku vb. etkenlerin organizmada oluşturduğu bozuklukların tümü.




stretching İng. stretching
sp. gergevşet
Birbirine yaklaşık bükülü vücut bölümlerini, gerici kasların çalışmasıyla birbirinden iyice uzaklaştırma.




strüktür Fr. structure
top. b. yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge.




strüktüralist Fr. structuraliste
yapısalcı
Yapısalcılık görüşü ve yöntemini benimseyen.




strüktüralizm Fr. structuralisme
yapısalcılık
Bilimin her dalında yapıdan yola çıkarak sonuçlara ulaşma yöntemi.




strüktürel Fr. structurel
yapısal
Yapı ile, yapılış ile, kuruluş ile ilgili.




suare Fr. soirée
gece gösterimi
Gece yapılan sinema veya tiyatro gösterisi.




subasman Fr. soubassement
mim. oturmalık
Sağlam bir taban oluşturmak için temel ile birlikte belli bir yüksekliğe ulaşmış yapının oturduğu bölüm.




subjektif Fr. subjectif
öznel
Özneye ilişkin olan, öznede oluşan, nesnelerin gerçeğine değil, bireyin düşünce ve duygularına dayanan.




subjektivist Fr. subjectiviste
fel. öznelci
Öznelcilik yanlısı, öznelciliği benimseyen ve savunan.




subjektivite Fr. subjectivité
fel. öznellik
Öznel olma durumu.




subjektivizm Fr. subjectivisme
fel. öznelcilik
Bütün bilgilerin özneye ilişkin ve değer yargılarının bireysel, öznel olduğunu ileri süren öğreti.




subra Fr. sous-bras
koltukluk
Giysinin terden lekelenmemesi için koltuk altına içten dikilen parça.




sübvanse Fr. subvenir’den
para ile desteklenmiş
“Para yardımı yapmak, desteklemek” anlamındaki sübvanse etmek birleşik fiilinde geçer.




sübvansiyon Fr. subvention
ekon. destekleme
Devletçe yapılan para yardımı.




süje Fr. sujet
1. konu, 2. db. özne
1. Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum. 2. Bir cümlede bildirilen işi yapan, yüklemin bildirdiği durumu üzerine alan kimse veya şey.




süpermarket İng. supermarket
büyük mağaza
Her türlü tüketim malının, özellikle yiyecek maddelerinin ve mutfak gereçlerinin seçilip satın alınabildiği büyük satış yeri.




sürnatüralist Fr. surnaturaliste
doğaüstücü
Doğaüstücülük yanlısı.




sürnatüralizm Fr. surnaturalisme
doğaüstücülük
Doğa yasalarıyla açıklanamayan olayların ve gerçeklerin varlığına inanmak gerektiğini ileri süren öğreti.




sürpriz Fr. surprise
şaşırtı
Beklenmeyen ve insanı şaşırtarak sevindiren veya üzen olay, beklenmedik durum.




sürrealist Fr. surréaliste
gerçeküstücü
1. Gerçeküstücülükten yana olan. 2. Gerçeküstücülükle ilgili olan (görüş, eser vb.).




sürrealite Fr. surréalité
gerçeküstü
Gerçeği aşan, gerçeğin üstündeki gerçek.




sürrealizm Fr. surréalisme
gerçeküstücülük
Aklın, geleneklerin, alışkanlıkların denetiminden uzak bilinçaltı gerçeklerini yansıtan yani bilinen gerçekle bağını kesip kendince bir gerçek yaratmak amacını güden edebiyat ve sanat akımı.




süspansiyon Fr. suspension
fiz. asıltı
Çözünemeyen madde parçacıklarının dibe çökmeden bir sıvı ortamda kalmış durumu.



Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.